Ay'ın Karanlık Yüzündekiler.

28 Ekim 2010 Perşembe

36 numara.


Özür dilerim,en izinsiz bakışında gözlerimi kapatıp zihninin derinliklerine dalacağım.Su içer gibi içime dolduracağım tüm geceyi,dokunacağım etine arınırken damarlarının içinde.

Şimdi,Böldüğün ruhuna bir dudak aralığındayım,öpeceğim seni kaosundan,dumanlayacağım ciğerlerini,sen susarken çığlığında ben kıpkırmızı bir ruj iziyle bıçaklayacağım şah damarını.
daha çok öldüreceğim,
geleme diye.

bilmiyor musun?

İki ruh kırığından bir bütün yaratamazsın bebeğim.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Kadın*sa Diyor ki :

Korku,karanlığın kalbinden gelir.
Ne olduğunu bilemiyorum,birşey var ama beynimin ulaşamayacağı kadar derinde.Dokunsam bedenime sızacak.Bıraksam ruhumu çürütecek.Arada kalmanın can çekiştirici kızıllığı gözlerimin içinde.Canımın yanmasından korkmamam lazım artık.Canımın yanmasına alışmam lazım.
Her getirinin birde benden kopardığı ruh götürülüleri var.
Her sonda yeni bir ruh kaybına başlıyorum günden güne.
Ya da her sonun getireceği yeni başlangıçlara hazırlamaya çalışıyorum kalbimin boş damarlarını.Kan pompalamaktan öte boş kalan gözlerimi doldurmaya yarıyor artık kalbim.Odalarını dağladım.Yaktım.Parçaladım.,Bir giren bir daha çıkamıyor.Her gireni öldürdüğüm yer odası.Benim mezbaham kalbim.Kan görmeye,her yeni güne bir cenaze taşımaya alışık artık.
Kimse bunun farkına varamadı şimdiye kadar.Unutmak benim için öldürmektir.
Şimdi hepiniz ölün.

Paulo Coelho demiş ki..Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum ve Ağladım..

"Efsaneye göre bu ırmağın sularına düşen herşey,yapraklar,böcekler,kuş tüyleri,bunların hepsi ırmağın yatağında taşa dönüşürmüş.ah!yüreğimi bağrımdan söküp,akıp giden sulara atabilmek için neler vermezdim...hiç acım kalmazdı o zaman,hiç pişmanlık kalmazdı içimde,anılarım olmazdı hiç.
piedra ırmağı'nın kıyısında oturdum ve ağladım.kışın soğuğu,yüzümdeki yaşları hissettirdi bana ve bu yaşlar,önümden akıp giden donmuş sulara karıştı.bu ırmak bir yerlerde bir başka ırmağa kavuşuyor,sonra bir başkasına ve bütün bu sular,gözlerimden ve gönlümden çok uzaklarda,sonunda denize kavuşuncaya kadar böyle akıp gidiyor.
gözyaşlarım böylece akıp gitsin ve aşkım,bir gün onun için ağladığımı hiç bilmesin.çok uzaklara aksın gözyaşlarım ve ben,denizi,nostaljiyi,birlikte yürüdüğümüz yolları unutayım.
yolları unutacağım,dağları ve düşlerimin tarlalarını,o düşler ki benim düşlerimdi ve ben bunun bilincinde değildim.
o büyülü anı anımsıyorum,o andan başlayarak bir 'evet'in ya da bir 'hayır'ın varlığımızı tümüyle değiştirebileceği o anı.çok gerilerde kalmış gibi geliyor bana,oysa aşkımı buluşumdan,ardından da onu yitirişimden bu yana ancak üç hafta geçti.
piedra ırmağı'nın kıyısında yazdım bu öyküyü.ellerim donmuştu,bükülmüş bacaklarım giderek ağırlaşıyordu,ve her an soluklanmam gerekiyordu yazarken.
''yalnızca içinde bulunduğun anı yaşamaya çalış.eskiyi anımsamak,bizden daha yaşlılara özgüdür.''diyordu sevdiğim adam bana.
aşk belki de vaktinden önce yaşlandırıyor bizi;sonra gençlik uçup gittiğinde yeniden gençleşmemizi sağlıyor.ama o anıları unutmaya olanak var mı?işte bu yüzden yazıyorum ben,hüznü hasrete dönüştürmek,yalnızlığı anılara dönüştürmek için.bu öyküyü bitirdiğimde,kaldırıp piedra ırmağı'na atabilmek için-böyle demişti beni ağırlayan kadın.o ermiş kadının ağzından söylersem,ateşin yazdığını böylelikle sular söndürebilirdi.
bütün aşk öyküleri birbirine benzer."

10 Ekim 2010 Pazar

Kadın.


Kadın vardı,hep olanlardan,caddenin hep sağından yürüyüp insanların kırıklıklarını kolesiyon yapanlardan.Farksız,hissiz ya da olabildiğince boğulmuş dokunduklarından..
Ne zaman yağmur yağsa canlanacağına kökleri,daha çok çürürdü.Gökyüzü sanki cehennem,gökyüzü sanki yangın,gökyüzü sanki bir çocuğun kini - demir parmaklıklar ardından bakan.Kadın işte,gene alevlere sardı bedenini..Kaçamazdı ki,bile bile alevlerin ortasında gökyüzüne kaldırdı dallarını,erirdi,yanardı,acırdı.Yandıkça kül olamaz,çürürdü yalnızca bedeni.Kuruttuğu iç denizi yağardı sanki,boğardı kendini iç sellerinde,ellerini toprağa çivilemiş,yanıklarından beden biçmiş,dudaklarını kalbine dikmiş susarak ölürdü.Susarak ölürdü kadın,bedeni toprağına yabancılaşırken,bakışları ölürdü,alevler ölürdü,onun sandığı ruhu dalgalanır topraktan fışkırırdı kankırmızı.
Denizler,okyanuslar çekilir,tuz olur,içine dolardı..

Boğulurdu kadın,bir kez daha,hep kez daha,sonsuz kez defa.
Bakışları birbirine düğümlenmiş bir dünya insanın arasından geçip giderdi,geçip giderlerdi insanlar kadını görmeden,bakışlarına dokunmadan,kanamasını durdurmadan.
Kanardı kadın,litrelerce acı dökülürdü bileklerinden.Toprağın tadını çekerdi içine,dilinin ucunu doyururdu acıya,bedenini doyururdu yalnızlığa.
Kimse onun kim olduğunu bilmezdi,kimse göremezdi dallarının kırılganlığını.
Yürüdüğü yollarda ardında ekmek kırıntıları bırakırdı biri gelir diye belki,ama kimse gitmezdi tek başına sekerek yaşlarından yol çizerek yürürdü kadın.İçini doldurduğu yabancı görünmez oluverirdi,çırılçıplak kalırdı kadın,üşürdü yalnızlığından..

Ay Günlüğünden Alıntılar.


Geçmişten Gelenler.